SON TEPSI TASIYICISI



  Her final haftasından bir ay öncesine dayanan bir işe girip para kazanma hayaliyle kıvranır dururum. Ama 2015 yılında gerçekleştirdiğim bu hayali 2016 ve 2017'de gerçekleştiremedim. 2016 yazında 5,6 dersi bütte verince işte kafa tatilini hak ettin kızım dedim. Şaka tabi ki. Her şey kendi kendine gelişmişti. Yoksa planlarımın arasında ne Yozgat'a gitmek ne de Kayseri'ye gitmek vardı. Aslında ben size bu yaz mevsimiyle ilgili şeyler anlatacaktım ama bana yazmak olsun. Gittim geçen seneye, kaldım orada.
  Bu yaz öyle sadece bir yerde çalışacağım hayalleriyle gezinmedim. Eşeğimi sağlam kazığa bağlayayım diye babama bana çalıştığı marinadaki kafelerden birinde garsonluk işi ayarlarsa çok sevineceğimi söyledim. Aslında bu kadar samimiyetsiz bir cümle kurmamıştım ama kısaca anlatmak için toparladım. Neyse babam da, '' Tabiki, canım kızım. Sen iste yeter. Anandan emdiğin süt nasıl burnundan gelir gör.'' dedi. Sonra bende, ''Ah canım babacım ne kadar düşüncelisin.'' dedim. Kurguyla abartıyı harmalayıp bu iş muhabbetini atlattıktan sonra iki günlük şeker bayramı kaçamağı için Marmara Adası'na gittik. Gelişi çok sevdiğimiz aile dostumuz 'trafik' bizi karşıladı. Zamanı yolda tükettik ve Iphone'nun videolarında uygulanılası yavaşlatma özelliğini gerçek hayatta yaşattı, trafik. Sağolsun. 3 saatlik uykuyla ilk iş gününe 'merhaba' dedim. Deneyimsiz alınmayan garsonluğu, uzay mekiğini uçurmak için kullanılacak teknikleri anlatır gibi anlatan şefe, biz kadınların bu işi evde maaşsız yaptığını diyemedim. Ayrıca salaş bir kafe olmaması ve yersiz kuralları da sinir sistemimi iyice çökertti. Bence sözde restaurant olan bu mekana müşterilerin neden geldiğini de anlayamadım ya neyse. Hayır klima da yok, yazın en sıcak dönemlerinde asfalt ağlarken ne işiniz var sizin burada. Asfalt ne alaka? Kafe marinanın içinde olduğu için yatlarda kalan kişiler yemek siparişi veriyor ve siparişi götüren sen isen vücudundaki %70'lik suyun %45,5'ini yemeği götürmek için heba ediyorsun. Hoş sinirim dilime vurunca siparişi alan arkadaşa, ''beni ne çağırıp duruyorsun, ben içerideki müşterilerle ilgileniyorum, burada oturana kadar sen gitsene.''diyince yüreği elvermedi yorulmama heralde, bir daha çağırmadı. Garsonluk diyorum ama doğrudan komiydim. Masaları temizleyip, boşları toplamam gerekiyordu. Daha da sinirlenip sizinle mi uğraşacağım demeden, babamda çay içmeye gelmişti yanına gidip işten ayrılacağımı söylediğimde, istediğimi yapabileceğimi söylemesinden hemen önce barda çay kahve yapıyordum. Komilikten, garsonluğa ve baristalığı aynı zamanda tattıran bu müessesenin Allah belasını versin. İşten ayrıldığımın ertesi günü babam eve geldiğinde, '' Yüzüne renk gelmiş, iyi ki ayrıldın.'' dedi. Bu kurgu değil. Vallahi dedi. Çünkü ilk gün ankara havası oynarak gittiğim yere diğer günler müziği açtırmayıp suratım mahkeme duvarı gibi gittim. Orada öğrendiğim en önemli şey; iş ayrımı. Çünkü dört kafe büyüklüğünde bir kafe işletiyorsun, yüze yakın masan var ve mutfakla kasa aynı yerde olup masaların ise mutfak ve kasadan asırlık uzaklıkta olması büyük bir sorundu. Sözde şefler koordine etmesi gerekirken hangimizi görse deli gibi koşturuyorlardı. Kendilerinin kıpırdamaması da cabası. Ordan oraya koşturmaktan kendimde Usain Bolt'la kapışacak özgüveni bulma noktasına gelmiştim. Muhabbet edecek, kafa dengi birinin olmaması da sevdaya dahildi. Zaten çalışanlar ya Suriyeli ya da Afgandı. Siparişleri bardaki çalışana anlatana kadar imanım gevriyordu. Ah birde çalışanların kadına karşı saygılı ve gerekli mesafeyi koruyamaması da harika iş hayatımı daha da mükemmelleştiriyordu. Zaman geçmek bilmiyor, ömrüm sömürülüyor gibiydi. Benim çilem yaz sezonu için geçerliydi ya diğerleri n'apsın, diye düşünüp halime şükretme yüzsüzlüğünde bulunamıyordum bile. Hoş işi bıraktığımda hiçbir garson işe gelmemişti. Bende tek sömürülmeyi kendime yediremeyip, içimdekileri de ağız dolusu kusup ayrıldım. Sakinleşinde daha demediğim bir sürü şeyi hatırlayıp tekrar sinirlendim orası ayrı.
  Sonra Rabbim bu kulunun çalışmak çok istediğini mi gördü,  küçük beyinlerin büyük vakalarına maruz kalmasına mı acıdı ne. Git, gez dedi sanırım. Muğla'dan İzmir'e, Balıkesir'den Edirne'ye gezindim geldim. Bu sene üniversite zaten bitecek. Upuzun bir iş hayatı da beni beklerken neden çalışmak için bu kadar direttim anlamadım. Kötü mü oldu hayır. Ama iyi de oldu diyemem. Sadece okul varken bu yaz çalışacağım diye ortada gezinerek kendi kendimi iyi yalanladım. Ha bu arada tam tamına 7 gün kafede çalışmış deneyimli bir son tepsi taşıyıcısıyım. Ama size bu 7 günden dev bir askerlik anısı çıkarırım. Birde kafede yemek siparişi verip o yemekleri kuş kadar yiyip, yarım bırakmayın, hepsi çöpe atılıyor. Vallahi dünyanın sonu gelirse de bu yüzden gelir. Haydi selametle.

Yorumlar

  1. Yazının mükemmeliği şöyle dursun, sonunda verdiğin mesaj bir harika kuzum. Umarım birileri sesini duyar. Pardon umarım 'herkes' sesini duyar, bu konuda!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Rus um, umarım duyulur 😊

      Sil
  2. Merhaba, yeni keşfettim blogunu. Çok da eğlenerek okudum, samimi :)
    Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, yorumunuzu yeni görmenin hüznü var ama beğenmenize çok sevindim, sevgiyle kalın 😊

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar