GERİ DÖNÜŞ







  Hızlı yaşama ayak uydurmaya çalıştıkça toplumdaki yok oluşumuzun resmini çiziyoruz resmen. Bu yüzden inişlerin çıkışların sürecini takip edememek, ruhumuzun dinginliğine müsaade edemeyişimiz ve kalabalıkların boğucu gürültüsünden kaçamayışımızın yükü var, bedenlerimizin her zerresinde. Belkide bu yüzden hiç gülümsemiyoruz.

 Gözlerim yeşilin, mavinin, çiçeklerin her tonunu ararken gri bulutların altında egzoz kokusuna maruz kalıyor. Gözlerim ki elbette koku almıyor. Ama İstanbul'u da dinlemek istemiyor. Dinlenmek istiyor, düşünürken, üretirken, çalışırken, severken, gülerken dinlenmek... Güzel müzikler dinlemek... Mesela içleri gülen gözler görmek istiyor, umutsuzluk öldürmüyor insanı çünkü. Sonunun aydınlık olacağına inandığın halde ilerlemek için, kendin için sebep bulamadığında süründürüyor hayat seni. Sanırım bu da çok sevdiğin çiçeğin gözlerinin önünde ölmesi gibi. Yasların en ağırı...

  Mesela yakın zamanda okuduğum Tahsin Yücel Yaşam ve Yazın kitabında Türkçeyi zenginleştirecek her kelimenin çok önemli olduğunu, hangi kelimeyi hangi anlamda kullanırsak aslında dilimize yeni bir kelime kazandıracağımızdan bahsetmişti. Bu yüzden gözlerim benim ruhum. Ve ben en nihayetinde ruhumu beslemek için güzel görmek istiyorum. Her şeyin güzel olmasını, isteklerimin kölesi olmak yerine onlarla ağır ağır kol kola yürümek için elimden geleni yapmak istiyorum. Çok şey istemiyorumdur umarım?

Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar