ELESTIRININ IYISI KÖTÜSÜ YOK

                                                  

   İnceden merhaba blog okuyucularım! Şizofrenik açıklamalar yapıp sizleri ruh hastası konulara dahil etmek gibi fikirlerim olabilirdi ama olmadı. Ne alaka değil mi? Bence de ne alaka. Ahh şu sosyal ağlar herkese yorum hakkını veriyor sanki. Papiroom adlı bir program sayesinde herkes yazar, gazeteci, birer yorumcu olmuş. Akıllıca bir program ve bir o kadar da eğlenceli sonuçta yazarken bir öz güven yaratıyor insan da. Bir bakın derim en azından eğlenceli, yazmasanız bile yazılanları okumak ne bileyim yeni bir heyecan olsa gerek. Ya da boş verin benim blogum size fazlasıyla yetecek. Çünkü aklıma ne gelirse yazacağım sizinde yazmanızı isteyeceğim ya da yazmak bir yana dursun ''okuyalım'' diyeceğim. İnce mesajda verildi. Konuya dönmek lazım şimdi.
   Eleştiriler diyorum iki gözüm çok oluyorlar değil mi? Mesela rahat rahat yapmak istediklerini, yaptıklarını açıklayamıyorsun, yazamıyorsun. Neden? Çünkü her yerde zebella gibi çökmüş eleştirmenler, yorumcular var.Komşular, arkadaşlar, aile ne bileyim yoldan geçen insanın bile bir yorumu var yahu! Düşünüyorum da bu kadar bilindik insanlar; Mozart, Abraham Maslow, Halide Edip Adıvar, Oktay Sinanoğlu veya Aziz Sancar gibi birbirinden alakasız bu insanlar da eleştiriye maruz kaldı mı? Veyahut kaldılarsa ne yaptılar? Bu sorular önemli. İnsanın merakını zorluyor. Mesela Nicola Tesla elektrik hakkında fikirlerini hiç kimseye anlatmadı mı? Ki anlattığı kişiler muhakkak vardır. İnsanoğlunun konuşmayanından korkacaksın. Birde kafasında çok şey olan insanlar konuşmaya bayılır zannımca. Düşünceleri içeride tutmanın da gereği yok. Düşünmemizi isteyen Rabbim konuşalım diye de ağız vermiş. Sanırım konuşmayı sevdiğim için bahaneler üretiyorum. Ama tekrar konuya dönersek ki dönmem lazım çünkü anca toparlarım. Şöyle diyeyim ki yeni şeyler yapıyorsunuz ve yanlış anlaşılmasından hatta daha ortada hiçbir şey yokken kötü eleştirilecek diye özgürce yapmak istediğiniz yada yaptığınız şeyleri söylemiyorsunuz. Düşünce özgürlüğünün hapisteki mahkumdan bir farkı kalmıyor bence. Ben anlatacağım sen anlatacaksın ortaya çok güzel tavşan kanı sıcak bir çay çıksın.
  Bir de ne kadar kolay değil mi? İnsanın canının yanacağının bilincinde olarak rahatça kusmuğunu ortaya saçarak fikir dediği eleştirinin dibine dibine vurmak. Tahammülüm yok eleştirinin iyisine de kötüsüne de. Yanımda ol ben büyük yanlış yapıyorsam uyar ama bırak o yanlışı da yapayım, doğrumu bulayım. Diğer türlü sürekli uyuklayan koaladan ne farkım kalır. Bırakın konuşalım, düşünelim, üreten kafalar olalım hatta yanlış yapalım ki bahsettiğim yanlışlar; uyuşturucu satıcılığı, küçük çocuklara dal mantığıyla sigara satıcılığı veya alkolik olup insanları taciz edici yersiz şeyler değil. Yanlış dediğim şeyler insanın kafasında ürettiği bilimsel olsun literatür alanında olsun ne bileyim spor olsun yani aktifliği pozitif yönde olan şeyler işte. Yapıldığın da gururlanılacak ama yapana kadar da eleştirilerin en kötüsüne maruz kalınacak güzel işlerden bahsediyorum. Yapmalıyız. Başarmak için emek vermeliyiz. Ufaktan damlalarla başlayıp sonrada akarsuya dönüşecek büyük başarılar yapmalıyız. Hayal ettiklerimize önce yürekten inanmalıyız. Belkide bu yüzden eleştirilere kulak tıkayıp öne bakmak gerek. Herkes çabalayamaz. Ama çabalayan insanın yanında olmakta başka olurdu... Dertliyim dostlarım. Dertlerimi rahatlıkla anlatabildiğim buraya 'şizofrenik gibi yazma' hitabında bulunulmasını da gereksiz bir eleştiri deyip geri dönüşüm kutusuna attım. Temiz tutmak kafaları. Dolu ama temiz olmak önemli yani. Mantıksız yakıştırmalara da gerek yok bence sana göre şizofrenik olan bana göre müthiş bir iletişim noktası... Adama sorarlar neye göre kime göre diye ? Neyse neyse seni seninle bıraktım. Eleştirinin iyisini de kötüsüne sevmemekle haklı mıyım oraya gelelim? HAKLIYIM. Haksızsam da kabulümdür dostlarım. Güzel kalın, umutla bakın, Yağmurlu günler yakındır...

     DİPNOT: ''Bırakın doğruları gelecek söylesin ve herkesi eserlerine ve başarılarına göre değerlendirsin.'' bu sözden de anlaşılacağı gibi Tesla'da eleştiriyi sevmiyormuş. 
Ve birde ''Birkaç saniyede binanın titremeye başladığını hissettim. On dakika daha devam etseydim binayı ve sokağı yıkabilirdi. Aynı cihazla Brooklyn Köprüsünü 1 saatten kısa bir süre içinde East River'a indirebilirdim.'' Deprem makinesi için söylediği bu sözlerle de kendine ne kadar güvendiği ortada. Güven önemli, özüne ulaşmak şart.



                                               SEVGİ VE SAYGILARIMLA.

Yorumlar

Popüler Yayınlar